Masallar

Pinokyo

Kırmızı Başlıklı Kız

Bir varmış, bir yokmuş çook eski bir zamanda küçük bir kasabada Geppetto adında ihtiyar bir oyuncakçı yaşarmış. Yaptığı tahtadan oyuncakları satarak geçimini sağlarmış. İhtiyar oyuncakçının hayatta üzüldüğü tek şey bir çocuğunun olmamasıymış. Bir çocuğunun olması için neler vermezmiş ki. Bir gün yeni bir oyuncak yapmak için ormana gidip kütük aramaya başlamış. Derken tam aradığı gibi bir kütüğü bulmuş. – İşte tam aradığım gibi bir kütük. Bununla çok güzel bir kukla yapacağım, diye sevinerek kütüğü sırtladığı gibi oyuncakcı dükkanına taşımış. Tezgahın üzerine koymuş. Başlamış yontmaya. Geppetto kütüğü yonttukça kütükten “ah ah!” diye sesler geliyormuş. Geppetto usta: “Nereden geliyor bu ses,, diye düşünmüş. “Herhalde bana öyle geldi” diye içinden geçirmiş. Derken kuklanın önce kafası sonra da vücudu daha sonra da kolları ile bacakları şekillenmeye başlamış. Geppetto usta en sonunda kuklayı bitirmiş. Onu sandalyenin üzerine oturtmuş. Ortalığı temizlemeye başlamış. O ortalığı temizlerken, “Merhaba” diye bir ses duymuş. Sesin nereden geldiğini anlamak için başını çevirmiş. Ortalıkta sandalyenin üzerinde oturmakta olan kukladan başka kimsecikler yokmuş. Yine yanıldığını düşünerek işine devam etmiş. Az sonra kukla oturduğu sandalyeden hopladığı gibi odanın içinde dansetmeye başlamış. Olanları gören Geppetto ustanın şaşkınlıktan ağzı bir karış açılmış. – Aman Allahım! Bu kukla canlı. “Tam da benim istediğim gibi bir çocuk” demiş. Etten kemikten değilmiş ama tıpkı bir çocuk gibi gülüyor, koşuyor, oynuyormuş. Kukla çocuğu kucağına alıp; – Sen gerçek bir çocuk gibisin. Senin adın Pinokyo olsun, demiş. Artık Geppetto ustanın hiç canı sıkılmıyor, günlerini Pinokyo ile ilgilenerek geçiriyormuş. Bir süre sonra Pinokyo’nun okula gitmesi gerektiğini düşünmüş. Ancak Pinokyo’nun ne defteri varmış ne kalemi. Geppetto ustada da hiç para olmadığından paltosunu satarak, aldığı parayı Pinokyo’ya vermiş. – Al oğlum bu parayla kendine defter kalem al. Güzelce okuluna git, demiş. Pinokyo parayı avucuna almış yola koyulmuş. Neşe içinde yürüyormuş. Merakla etrafına bakınıp, yol üzerindeki dükkanları, pazar tezgahlarını, bağıran insanları izliyormuş. Bu arada yolun başındaki kalabalık dikkatini çekmiş. Kalabalığın arasına dalıp ne olduğunu öğrenmeye çalışmış. Kalabalığın önünde kocaman renkli bir çadır duruyormuş. Bu şehre yeni gelen sirkin çadırıymış. Çadırın önündeki palyaço bağırarak müşteri topluyormuş. Pinokyo çadırın içerisinde ne olduğunu merak edip, kalabalığın arasından geçip çadıra girmek istemiş. Palyaço, Pinokyo’ya içeri parasız girilemeyeceğini söylemiş. Pinokyo içeride olanları çok merak ettiğinden, Geppetto ustanın okula gitmesi için verdiği parayı uzatmış. İçeriye girince çadırın ortasına kurulan sahnede oynayan kuklaları görmüş. – Hey! Bunlar da benim gibi tahtadan, diyerek sahneye kuklaların arasına çıkmış. Kuklaları izleyen kalabalık Pinokyo’ya kızmış. – Çekil oradan sahneyi görmemizi engelliyorsun, diyerek azarlamışlar Pinokyo’yu. Ancak sahnenin yukarısında kuklalara bağlı olan ipleri tutan sirk sahibi canlı bir kukla gördüğü için çok sevinmiş. “Böyle ipleri olmadan hareket edebilen bir kukla bana çok para kazandıracak” diye düşünmüş. Oyun biter bitmez Pinokyo’yu yakaladığı gibi kafese kapatmış. Pinokyo başına gelenlerin kendi suçu olduğunu Geppetto ustanın sözünü dinleyip okula gitse bunların hiçbirinin olmayacağını düşünerek, ağlamaya başlamış. Pinokyonun pişman olduğunu gören iyilik perisi hemen onun yanına giderek; – Babanın sözünden çıkmamalıydın! Ama pişman olduğunu görüyorum. Bunun için seni kurtaracağım. Ama bir daha yaramazlık yapma! Bu da sirke verdiğin para. Onu sakın boş yere harcama. Doğru okuluna git, diyerek Pinokyo’yu sirkin dışına çıkarmış. Pinokyo paralar elinde okula doğru yol almaya başlamış. Bir yandan da şarkı söylüyormuş. Pinokyo’nun şarkı söyleyerek yürüdüğünü gören kurnaz tilki ve arkadaşı kedi “Bu kukla ne kadar da neşeli, şunun bir yanına gidelim” diyerek Pinokyo’nun önüne çıkmışlar. – Hayrola Pinokyo? Böyle neşeli neşeli nereye gidiyorsun? Diye sormuşlar. Pinokyo da: – Kendime defter kalem alıp okula gideceğim, demiş. Kurnaz Tilki: – Defter, kalem alacak paran var mı? Diye sormuş. Pinokyo, büyükbabasının verdiği paraları göstermiş. Paraları gören kurnaz tilki ve kedi bir oyun oynayıp bu paraları almaya karar vermişler. Pinokyo’ya: – Okula gidip de ne yapacaksın? Bizim dediklerimizi yaparsan zengin olursun. Sen o paraları bize ver, biz de götürüp sihirli tarlaya ekelim. Senin de bir para ağacın olur, ihtiyacın oldukça bu ağaca gider, meyveleri olan paraları toplarsın, demişler. Hiç böyle şey olur mu? Ama Pinokyo söylenenlere inanmış elindeki paraları kurnaz tilkiye teslim etmiş. Paraları alan kurnaz tilki ve kedi hemen oradan uzaklaşmışlar. Tek başına kalan Pinokyo’nun yanında iyilik perisi belirivermiş. Pinokyo’ya: – Defter kalem aldın mı Pinokyo? Diye sormuş. Oysa peri paraları kurnaz tilkiye kaptırdığını biliyormuş. Sakın yalan söyleme yoksa seni cezalandırırım, diye uyarmış. Pinokyo uyarıya aldırmadan yalan söylemiş. – Defter, kalem aldım. Onları okula bıraktım, deyince yalan söylediğinden dolayı burnu uzamaya başlamış. Peri, Pinokyo’nun doğru söylemesi gerektiğini söyledikçe, Pinokyo başka yalanlar uyduruyor, burnu da uzadıkça uzuyormuş. Artık öyle bir hale gelmiş ki kafasını hiç bir tarafa çeviremez olmuş. En sonunda yaptığı hatayı anlamış, işin doğrusunu periye anlatmış, peri de akıllanan Pinokyo’nun burnunu eski haline döndürmüş. Bir sihir yaparak kurnaz tilkiye kaptırdığı paraların, Pinokyo’nun eline geri gelmesini sağlamış. Pinokyo’yu uyararak; – Bu paraları boşyere harcama, doğru okuluna git, diyerek ortadan kaybolmuş. Pinokyo paralar elinde yine şarkı söyleyerek yürümeye başlamış. Tenha bir yerden geçerken birisinin yüksek sesle güldüğünü işitmiş. Aynı anda karşısına kendisini hapseden sirk sahibi çıkıvermiş. – Gel bakalım buraya seni yaramaz. Geçen sefer elimden nasıl kaçtın bilmiyorum ama şimdi senin cezanı vereceğim, diyerek Pinokyo’yu kollarından tuttuğu gibi denize atıvermiş. Pinokyo denize düşünce, suyun üzerinde kalmış. Dibe batmıyormuş, çünkü Pinokyo tahtadan bir kukla olduğu için su kendisini kaldırıyormuş. Suyun üzerinde böyle batmadan kalmak Pinokyo’nun hoşuna gitmiş. Kollarıyla bacaklarını oynatarak yüzmeye başlamış. Kıyıya doğru yüzerken birden ne olduysa olmuş. Pinokyo kendisini karanlık bir yerde buluvermiş. Meğerse Pinokyo’yu kocaman bir balık yutmuş. Şimdi Pinokyo balığın midesinde duruyormuş. Pinokyo balığın midesinde bekleye dursun, biz gelelim Geppetto ustaya. Geppetto usta eve gelmeyen Pinokyo’yu çok merak etmiş. Paltosunu da Pinokyo’yu okula göndermek için sattığından hasta olmuş. Oğlu Pinokyo’yu aramak için hasta hasta yollara düşmüş. En sonunda Pinokyo’nun denize atıldığı yere varmış. Buradaki balıkçılara oğlunu görüp görmediklerini sormuş. Balıkçılar da sirk sahibinin, Pinokyo’yu denize attığını gördüklerini söylemişler. Geppetto usta balıkçılardan birisine, kayığıyla denize açılıp oğlunu bulmaya yardım etmesi için yalvarmış. Geppetto ustayı tanıyan ve onun ne kadar iyi bir insan olduğunu bilen balıkçı, bu isteği geri çevirmemiş. Birlikte kayığa binip denize açılmışlar. Kayık bir süre yol aldıktan sonra şiddetli bir rüzgar çıkmış. Büyüyen dalgalara kayık daha fazla dayanamamış, birdenbire devrilivermiş. Balıkçıyla, Geppetto usta kendilerini bir anda dalgaların arasında buluvermişler. Geppetto usta hem yaşlı olduğundan hem de yüzmeyi bilmediğinden denizin dibine doğru batmaya başlamış. Bu sırada Pinokyo’yu yutan balık, Geppetto ustayı da yutmuş. Geppetto usta da balığın boğazından kayıp midesine girivermiş. Balığın midesinde ağlayan bir çocuğun sesini duymuş. Bu sesi hemen tanımış. Bu, oğlu Pinokyo’nun sesiymiş. Geppetto usta oğlunu bulduğu için çok sevinmiş. Pinokyo’ya: – Pinokyo, oğlum ben baban, Geppetto. Hayatta olduğuna çok sevindim. Seni o kadar çok merak ettim ki. Babasının sesini işiten Pinokyo gözyaşları içerisinde boynuna sarılmış. – Senin sözünü dinlemediğim için çok özür dilerim babacığım, beni affet bir daha sözünden hiç çıkmayacağım, diyerek gözyaşı dökmüş. Pinokyo’nun gerçekten de pişman olduğunu gören peri kızı onları kurtarmaya karar vermiş. Geppetto ustayla, Pinokyo’yu balığın midesinden çıkarıp karaya çıkartmış. Kurtulduklarına çok sevinen Pinokyo, babasının elinden tuttuğu gibi evlerinin yolunu tutmuşlar. Pinokyo o günden sonra o kadar akıllı bir çocuk olmuş ki babasının sözünden hiç çıkmamış. Her gün okuluna gitmiş. Okul çıkışı ise babasının yanına koşarak ona işlerinde yardım etmiş. Peri kızı da Pinokyo’nun çok iyi bir çocuk olduğunu görüp onu ödüllendirmeye karar vermiş. Pinokyo’nun artık tahtadan değil de etten kemikten normal bir çocuk olması için büyü yapmış. Büyü gerçekleşmiş. Pinokyo gece yatağında, uyumak üzereyken birdenbire normal bir çocuğa döndüğünün farkına varmış. Artık tahtadan değil, etten kemikten bir çocukmuş. Sevinçle yatağından fırlayarak babasının yanına koşmuş. Geppetto usta, karşısında Pinokyo’yu bu şekilde görünce dünyalar onun olmuş. “En sonunda benimde gerçek bir oğlum oldu” diyerek sevinç gözyaşları içerisinde oğluna sarılmış. Baba oğul ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşamışlar.

masalı indir

Gönderen : Nilgün Cabacı

Kırmızı Başlıklı Kız

 

Kırmızı Başlıklı Kız

 

 

 


 


 

 


 

 


 

Bir  zamanlar  küçük  bir  kız  varmış.    Annesi ona çok güzel bir kırmızı başlık yapmış.

Böylece küçük kızın  adı  ,Kırmızı Başlıklı Kız olmuş.

Bir gün annesi,’Büyük annen hasta, yaptığım bu keki ona götürür müsün?’demiş.

Kırmızı Başlıklı Kız keki almış ve yola koyulmuş.

Annesi arkasından‘’Sakın ormanda yabancılarla konuşma’’ diye seslenmiş

Kırmızı Başlıklı Kız,‘’Tamam anne  ,yabancılarla konuşmam! Biliyorum!’demiş.

Kırmızı Başlıklı Kız,   şarkı söyleyerek   ,çiçek toplayarak yoluna devam etmiş.

Fakat arkasında kocaman bir kurt onu  izliyormuş.. Az sonra kurt, Kırmızı Başlıklı Kızın yoluna çıkmış ve ona’’Güzel kız nereye gidiyorsun ?’’ diye sormuş.

‘’Büyükanneme gidiyorum  .Hasta yatıyor.’’ diye cevap vermiş, Kırmızı Başlıklı  Kız.

Sonra annesinin sözlerini    hatırlamış. ‘’Yabancılarla konuşmamam lâzım’’

demiş ,yoluna devam etmiş.

Kurt‘’Güle ,güle !’’demiş,Kırmızı  Başlıklı Kıza.Ve arkasından  koşa ,koşa Büyükannenin evine gelmiş.Büyükanne yatakta hasta yatıyormuş.

Kurt öyle açmış ki, Büyükanne’yi çiğnemeden bir lokmada yutuvermiş.

’Hımmm, ne güzelmiş!’demiş.  Sonra Büyükanne’nin geceliğini giymiş, onun başlığını ve gözlüğünü takmış,yatağa yatmış

Kırmızı Başlıklı Kız Büyükannesinin evine gelmiş.’’Merhaba Büyükanne! Ben geldim, Kırmızı Başlıklı Kız!’’‘’İçeri gir ,içeri gir.Bugün çok güzel görünüyorsun’’ demiş

Kurt.

‘’Nasılsın Büyükanne?,Sana güzel pastalar getirdim’’ demiş Kırmızı Başlıklı Kız.

‘’Çok teşekkürler ,bugün çok daha iyiyim.Bu pastalarda ne kadar güzel böyle!’’ demiş kurt.

Kırmızı Başlıklı Kız, Büyükannesini biraz tuhaf bulmuş.

‘’Büyükanne, neden kulakların çok büyük?‘’Seni daha iyi duyabilmek için.’’

‘’Büyükanne, neden gözlerin çok büyük?’’‘’Seni daha iyi görebilmek için.’

‘’Büyükanne ,kolların neden çok büyük?’’‘’Seni daha iyi kucaklayabilmek için!’’

‘’Ama Büyükanne neden dişlerin çok sivri?’’‘’Seni daha iyi yiyebilmek için.’’

demiş kurt ve kızın üstüne atlamış..

Kırmızı Başlıklı Kız korkuyla kaçmış.‘’İmdat! İmdat! Yardım edin’’ diye bağırmış.

Ormanda dolaşan bir  oduncu ,  Kırmızı Başlıklı Kızın sesini duymuş,hemen yardımına

koşmuş  .Baltasıyla kurdu öldürmüş.  Büyükanneyi   kurdun  karnından çıkarmış.

Kırmızı Başlıklı Kız hemen Büyükannesine sarılıp,’’nasılsın Büyükanneciğim’’demiş.

Büyükanne çok halsiz olmasına rağmen,’’İyiyim’’ diye cevap vermiş. Kırmızı Başlıklı Kız,

oduncuya çok teşekkür etmiş, getirdiği pastalardan, oduncuya ve Büyükannesine ikram etmiş.


masalı indir

Gönderen : Gülümser Ülger

Çirkin Kız

 

Çirkin Kız

 

 

 


 


 

Bir varmış, bir yokmuş,

Allah’ın kulu mısır tanesinden çokmuş.

Yeşil olmalı, al olmalı, masallar masal olmalı.

Her masalda bir ibret var, Gerçeğe misal olmalı.

Masaldır bunun adı, dinlemekle çıkar tadı.

Ben diyeyim uzakta, siz deyin yakında, Gülşen ve Nurşen adında iki kız kardeş yaşarmış. Bu kişi kardeşmiş ama Patlıcan ile soğan kadar bile birbirlerine benzemezlermiş. Gülşen çok güzel, Nurşen de çok çirkinmiş.

İkisini yan yana görenler kardeş olduğuna inanmazlar, Gülşen’e bakıp; “Ne kadar güzel bir kız!” der ve övgüler yağdırırken, Nurşen’e bakıp;”Bu da kardeşimi? Hiç ablasına benzemiyor, pek çirkin.” Derlermiş.

Nurşen bu duruma çok üzülüyormuş. Güzel olmayı elbet o da çok istermiş, fakat elinden bir şey gelmezmiş. Gülşen, güzel olduğu için çok kibirlenirmiş. Kardeşine kızdığı zamanlarda çirkinliği ile alay edermiş hep.

Yine böyle bir gün zavallı kardeşiyle alay etmiş. Nurşen ağlayarak evden çıkmış, Ormana doğru koşmaya başlamış. Ormanda da uzun süre koşmuş. Yorgunluktan bitkin bir hale düştükten sonra durup etrafına bakmış. Hiç görmediği bir yermiş burası. Evlerine dönmeyi istemiş ama yolu bulamamış. Ormanda kaybolduğunu anlayınca korkarak geceyi geçireceği bir yer aramaya başlamış. Bir de bakmış ki karşısında süslü, çok güzel bir kulübe duruyor. Sevinçle kapısını çalmış. Kapıyı dünyalar güzeli bir kız açmış. Nurşen hayranlıkla ona bakarak;

—Affedersiniz, ormanda yolumu kaybettim, geceyi burada geçirebilirliyim? Diye sormuş.

—Hayır, diyerek kapıyı yüzüne kapatmış güzel kız.

Nurşen çaresizlikle ne yapacağını düşünürken kapı tekrar açılmış.

Güzel kız;

—Eğer elinden iş gelirse, temizlik ve yemek yaparsan kalabilirsin, demiş.

Nurşen çaresiz;

—Yaparım, demiş. İçeri girmiş.

Kız, Nurşen’in dinlenmesine fırsat vermeden önüne kova ile süpürge koymuş. Nurşen pislikten berbat olan kulübeyi pırıl pırıl temizlemiş. Sonrada bir güzel yemek yapmış. Bütün işleri bitirdiğinde güzel kız, ona yaptığı yemeklerden vermeyerek sadece kuru bir dilim ekmek vermiş.

Güzel kız bütün bir gecede asık bir yüzle “Yalnızlıktan sıkıldım,” Deyip durmuş. Onun bu halini görmek istemeyen Nurşen ertesi sabah erkenden kulübeden ayrılmış. Akşama kadar ormanda dolaşmış. Hava kararmaya başladığında çaresizlikle etrafa bakınırken başka bir kulübe görmüş. Kulübenin üzeri pek çok kuşla doluymuş. Hemen kapıyı çalmış. Çirkin bir kız açmış kapıyı.

Nurşen içinden “Bu da benim gibi çirkin.” Diye düşünürken;

—Af edersiniz, ormanda yolumu kaybettim, geceyi burada geçirebilirliyim? Diye sormuş.

—Tabi çok memnun olurum demiş kız; Onu içeriye almış.

İçeride bir aslan, bir kaplan, bir ayı ve bir yılan varmış. Dostlarım dediği hayvanlarla Nurşen’i tanıştırmış. Çirkin kız Nurşen’in önüne çeşit çeşit yiyecekler koymuş. İyiliksever kızın adı Zülfiye’ymiş. Nurşen, Zulfiye’ye ormandaki güzel kızdan söz etmiş.

—O benim kız kardeşim, demiş Zülfiye. Biz vezirin kızlarıydık. Kardeşim büyük bir hata yaptı, hatası anlaşılınca da suçunu bana yüklemeye çalıştı. Padişah kızdı ve ikimiz ide cezalandırdı. Bir süre ormanda yalnız yaşamamıza karar verdi.

Nurşen;

—Geçekten çok üzüldüm bu olanlara demiş.

—Hayır, üzülme diye yanıtlamış kız.          Ben ormanda çok mutluyum. Benim burada hayvan arkadaşlarım var ve onları çok seviyorum, deyip gülümsemiş sonra.

Nurşen gece rahat bir uyku uyumuş. Sabah uyandığında kulübeye başka hayvanlarda gelmiş. Zulfiye, sevgi ve şefkatle yaralı bir tavşanın ayağını sarıyormuş. Nurşen, Zülfiye’ye baktığında onun çok güzel olduğunu düşünmüş bir an. Oysa ilk gördüğünde onu çirkin bulduğunu hatırlayınca şaşırmış. Birden kuşlar gibi hafiflemiş. Nurşen; “Güzelliğin sırrını buldum.” Diye koşarak Zülfiye’nin boynuna sarılmış ve ona teşekkür etmiş. Birkaç gün daha kulübede kaldıktan sonra Zülfiye’nin arkadaşı güvercinin yardımıyla evine dönmüş. Nurşen çok mutluymuş.

O günden sonra Nurşen kimsenin ona çirkin demesine aldırış etmemiş. Onu tanıyanlar o nu daha çok sevmeye başlamışlar. Gülşen de kardeşiyle alay ettiğinde, kardeşini artık neden kendisine kızmadığını hep merak etmiş.



masalı indir

Gönderen : Gül Etkin

Tavşan ile Kaplumbağa

 

Tavşan ile Kaplumbağa

 

 

 


 

Bir varmış bir yokmuş….herkesten hızlı koşmakla övünen bir tavşan varmış. Bu tavşan, daima kaplumbağanın yavaşlığı ile  dalga geçermiş. Sonunda,  kaplumbağa ona: “Sen kendini  ne sanıyorsun? Tamam, hızlı koştuğun doğru, ama  sen de geçilebilirsin!” diye yanıt vermiş.  Tavşanı gülme tutmuş: “Beni  koşuda geçmek, ha? Kim geçecekmiş? Yoksa sen mi? O kadar hızlıyım ki, kimse beni geçemez! İstediğin  şey üzerine  bahse girerim, kabul ediyor musun?” Kendisine bu derece  tepeden bakılmasından rahatsızlık duyan kaplumbağa,  bu meydan okumayı kabul etmiş. Yarış  parkuru belirlenmiş ve ertesi sabah,  gün doğarken başlangıç çizgisine gelmişler. Kaplumbağa, kaderine boyun eğip yavaş yavaş ilerlemeye başlamış. Tavşan ise uykusuzluktan esneyip duruyormuş. Uykunun ağırlığıyla göz kapakları inen tavşan, rakibinin ne kadar ağır ilerlediğini görerek bir parça kestirmeye karar vermiş. “Sen  rahat rahat git, ben daha sonra, dört sıçrayışta sana yetişirim.” Rahatsız bir uykunun ardından, nihayet sıçrayarak uyanıp gözleriyle kaplumbağayı aramış. Oysa o hala çok yakınındaymış. Henüz yolun üçte birini bile aşamamış.

 

Bunun üzerine, iyice  rahatlayan tavşan,  kahvaltı etmeye yetecek zamanı olduğuna  karar vermiş. Yakındaki  bir tarlada çok güzel havuçlar görmüş ve iştahla  havuç yemeye koyulmuş. Ama  hem çok fazla yediği, hem de güney iyice yükseldiği için,  yeniden uykusu gelmiş.  Yolun yarısına gelmiş olan kaplumbağaya şöyle bir baktıktan sonra, bitiş çizgisine gitmeden önce biraz daha kestirmeye karar vermiş.

 

Onu geçtiğinde kaplumbağanın  yüzünün alacağı şekli düşününce,  gülerek uykuya dalmış. Çok geçmeden  mutlulukla horluyormuş. Güneş  ufuk çizgisine  doğru inişe geçmeye başladığı sırada, sabahtan beri hedefine  doğru azimle ilerlemekte olan kaplumbağanın parkurun sonuna varmasına bir metreden biraz fazla kalmış. İşte o anda, tavşan korku içinde uyanıvermiş: Uzaklarda, çok uzaklarda kaplumbağayı görmüş ve koşarak peşine düşmüş.

 

Uzun bacaklarını ileri geri hızla hareket ettirerek, dili dışarıda,  çılgınlar gibi koşan tavşan, kaplumbağaya yetişmek üzereymiş. Biraz daha hızlansa neredeyse başaracakmış. Ama kaplumbağa  bitiş çizgisi olarak kararlaştırılan noktayı henüz geçtiğinden, son hamlesinin bir faydası olmamış. Zavallı tavşan! Yorgun ve onuru kırılmış olarak, sessizce gülümsemekte olan rakibinin  yanına yığılmış.  Kaplumbağa  ona bakıp şöyle demiş: “Son gülen iyi güler! Hahahaha”… 

 

masalı indir

Gönderen : masalabla

Aslan’ın Sarayı

Aslan'ın Sarayı

 

 

Aslan ormandaki hayvanları sarayına davet etmiş. Hem onlarla tanışmak, hem de ormanın sorunlarını konuşmak istiyormuş.

İlk olarak içeri giren ayı saraydaki kokuyu beğenmemiş. Eliyle burnunu tutup yüzünü buruşturmuş. Ağzından da “Öffff çok pis kokuyor.” Sözleri dökülmüş. Aslan bu işe çok kızmış. Sarayını kötüleyen ayıyı bir pençede yere serip öldürmüş.

İkinci olarak sarayı giren maymun olanları gördüğü için “Efendim sarayınız mis gibi kokuyor.” Aslan maymuna da kızmış. Abartıyor, bana şirin görünmek istiyor diyerek bir pençede maymununda işini bitirmiş.

Bütün bu olayları gören tilki aslanın huzurunda tek bir söz bile söyleyememiş. Bu kez aslan sormuş. “Söyle bakalım sarayımı beğendin mi? Kokusu nasıl?

Tilki işi kurnazlığa vurarak. “Sayın kralım ben bu günlerde nezle olmuşumda burnum koku almıyor.” Demiş. 

 

masalı indir

Gönderen : masalabla

Sihirli Söz

Sihirli Söz

 

Bir gün, küçük tay su içerken ayağı takılarak göle düşmüş. Yüzme bilmeyen küçük tay, bir dal parçasına tutunmuş. Eğer çırpınırsa sürükleneceğinden korkarak, etrafına seslenmeye başlamış:
“İmdat! Yardım edecek kimse yok mu?”
Sesi duyan tavşan, koşarak gelmiş. Küçük tayın zor durumda olduğunu görünce, ona yardım etmek istemiş. Ama yüzme bilmediğinden, göle girmeye korkmuş.
“Göle eğilip tüm gücümle seni karaya çekeceğim. Biraz uğraşırsam başarırım sanırım” demiş.
Tavşanın yardım edecek olması tayı çok mutlu etmiş. Tavşan uğraşmış ama başaramamış. Sesleri duyan alabalık gelerek, onlara yardım etmek istemiş. Ama karaya, tavşanın yanına çıkmaya çekinmiş. Çünkü ancak suda yaşayabiliyormuş:
“Ben de sana gölden destek vereyim. Böylece başarabiliriz” demiş.
Tavşan ve alabalığın uğraşmaları yine de bir sonuç vermemiş.
“Ben kuğuyu çağıracağım” demiş alabalık. “O çok güçlüdür.”
“Çağırırsan gelir mi?” diye sormuş küçük tay.
“O çok yardımseverdir. Mutlaka gelir” diyerek göle dalmış ve gözden kaybolmuş.
Çok geçmeden yanında kuğu ile dönmüş. Gerçekten de kuğu tavşana ve alabalığa göre büyük ve güçlü görünüyormuş. O da tayın sağ tarafına geçmiş ve tayı karaya çıkarmak için bir süre uğraşmışlar beraberce. Ama çabaları yine de sonuç vermemiş.
Bu sırada uçmakta olan güvercin ne yaptıklarını merak edip bir süre onları izlemiş:
“Arkadaşlar ne yapmaya çalışıyorsunuz?”
Zaten çok yorulmuş olan tavşan, alabalık ve kuğu bu soruya sinirlenmişler. Tay ise artık umudunu iyice kaybetmiş bir şekilde, güvercine cevap vermiş:
“Su içerken ayağım takıldı, göle düştüm. Kuğu, tavşan ve alabalık da beni kurtarmaya çalışıyorlar.”
“Ama böyle kurtaramazlar ki seni” demiş güvercin.
“Çok bilmiş seni. Ya nasıl kurtaracağız?” diye söylenmiş tavşan.
“Benim yardımımla” demiş güvercin.
“O nasıl olacak, sen de bizimle beraber itecek misin?” diye alaylı bir şekilde sormuş kuğu.
“Hayır. Sadece çok önemli bir sözcük söyleyeceğim.”
“Önemli bir sözcük mü?”
“Galiba büyülü bir söz biliyor güvercin” demiş tavşan küçümser bir ifadeyle.
“Evet belki de büyülüdür söyleyeceğim sözcük. Siz aranızda uyum olmadığı için boşuna uğraşıyorsunuz. Alabalık tayı denize çekiyor. Kuğu yukarı doğru itiyor. Tavşansa karaya çekiyor. Yani üçünüz de farklı bir yöne doğru gücünüzü harcıyorsunuz. Tabi bu yüzden de bir sonuç alamıyorsunuz. Gücünüzü aynı yöne yöneltirseniz, küçük tay kurtulur.”
Güvercin bunları söyledikten sonra “hoşçakalın” diyerek uzaklaşmış oradan.
Küçük tay gölden çıkarken dördü birden güvercinin ardından “güle güle” diye seslenmişler.
O sırada kendisini aramaya çıkan annesini fark eden küçük tay, ona doğru koşmuş ve olanları anlatmış.
Annesi yavrusunun arkadaşlarına teşekkür etmiş ve:
“Güvercinin kastettiği sözcük galiba ‘uyum’du” demiş.
Tavşan tek başına küçük tayı kurtaramadığına biraz üzülmüş, ama birlikte başarmanın tadını da aldığı için:

“Sadece uyum değil büyülü sözcük. Dostluk ve uyum” diye eklemiş. 

 



 

 

 

 

 

Saat
 
 
Bugün 8 ziyaretçi (23 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol